TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Yazı- Yorum " Yüksek Ego Enstitüleri "

GENEL MERKEZ
28.10.2009 (Son Güncelleme: 29.09.2012 11:18:37)

Çocukken nedenini çözemediğim durumlar, bana tahmin edemeyeceğiniz derecede esrarengiz gelirdi. Geniş bir hayal dünyanız varsa, bilinmeyenler üzerine hayal kurmanın, sizi eğlendiren birçok tarafı oluyor.Hayata sürekli neden sonuç ilişkisi kurarak bakmaya çalışan bir çocuk olduysanız, anılarınızda bu gizemlerden sürülerce vardır.Benim gizemlerimden biri büyükbabamdı.‘Benim babam hepinizi döver!‘ gibi bir slogan kalmış aklımda:Benim dedem herşeyi bilir!

Yüksek Ego Enstitüleri

Çocukken nedenini çözemediğim durumlar, bana tahmin edemeyeceğiniz derecede esrarengiz gelirdi. Geniş bir hayal dünyanız varsa, bilinmeyenler üzerine hayal kurmanın, sizi eğlendiren birçok tarafı oluyor.Hayata sürekli neden sonuç ilişkisi kurarak bakmaya çalışan bir çocuk olduysanız, anılarınızda bu gizemlerden sürülerce vardır.Benim gizemlerimden biri büyükbabamdı.‘Benim babam hepinizi döver!‘  gibi bir slogan kalmış aklımda:Benim dedem herşeyi bilir!

Evet gerçekten bilirdi de.Mimarlık ve inşaattan, usta detaylar üretecek derecede anlardı.Oturduğu evi tasarlayıp, kendisi yapmıştı.Ağaç işlerinde çok yetenekliydi ve kullandıkları ahşap mobilyaları da kendisi üretmişti.Hayvancılıktan,arıcılıktan anlar, yenilikleri dener, geliştirir; öğrendiklerini de insanlarla paylaşırdı.Güzel sanatların her dalı hakkında fikri vardı, her konuya söylenecek iki çift lafı olurdu ve insanlar onu ilgiyle dinlerlerdi.Çok güzel bağlama çalardı.Muhteşem bir el yazısı vardı ve her gün günlük tutardı.Her sabah 6 da kalkar, haberleri dinler,takım elbisesini  giyer, güne öyle başlardı.En önemlisi de, dedem zengin bir ailenin, el üstünde büyüyen tek varisi değildi.O; Köy Enstitüleri‘nin yetiştirdiği, Cumhuriyet döneminin unutulup giden aydınlarından sadece bir tanesiydi. Köy okullarında;  çocuklara, gençlere eğitim verdi.Enstitüden öğrendiklerini  köylüye öğretti,örnek çiftçi oldu.Herşeyden önce;  ‘Aydınlık Türkiye‘nin varlığı, bilgiden geçer.‘ sinyalini verdi insanlara.

3-4 Ekimde Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsündeydim. Köy enstitülü gençlerin, çadırlarda kalarak elleriyle yaptıkları binaları gördüm. Müzik okulunun kırık camlarından, bir arkadaşımla binaya girdik. Gördüklerim karşısında, kendimi küçücük hissettim biliyor musunuz? Bina bağırıyordu, bu ülkenin İMF‘si yoktu, İMECEsi vardı, kimseye ihtiyacımız yoktu bizim diye.Müziğin hobi sayıldığı günümüzde, köy çocuklarının her birinin, bir müzik aleti çaldığı bu salon dalga geçti benimle.‘Sen okuyup öğrendiğini san, elinde olanlar nasıl alındı elinden, sen daha uyu!‘ dedi bana.1940lardan bahsediyorum ...70 sene önce şimdi lerde sahip olmadığımız bambaşka bir ruha sahipmişiz.O dönemin şartlarıyla yapılmış, herşeyi ile yerel malzeme kullanılan binada, sağlam bir kapı bile kalmamış.İçerisi yağmalanmış, kapılar yakılmış, duvarlar is içinde.

 Köy enstitüleri , kırsal kesimde aydınlanmaya başlayan halkın kendine güveninin gelmesini sağlamış,onlara bireylik hissini tattırmıştı.Bu his; sanatta, edebiyatta, bilimde, teknolojide ve daha birçok alanda geleceğe yönelik olumlu beklentiler getirmişti.Köylü,yüzyıllar öncesinden kalan toprak ağalığına boyun eğmiyor, ekonomik özgürlüğünü kazanıyordu. Sanayi için gerekli olan eğitimli ve nitelikli işgücü oluşmaya başlamıştı.En önemlisi de, ezberci eğitimden uzak, analitik düşünebilen,sorgulayan bireyler yetişmeye başlamıştı. Köy enstitülerinin tarihteki önemine baktığınızda, Hasanoğlan‘daki  vurdumduymazlığın sebebini anlamak tabii ki zor değil.

Belleği silinmiş, kültürü elinden alınmış bir milleti herşeye inandırırsınız. Bu yüzden savaşlarda,bir ülkenin ilk kültür varlıkları bombalanır. Bağımsız, aydın insanların yetiştiği bu eğitim ortamları, bir savaşta bombalanmadı.Kendi yöneticilerinin aldığı bir kararla kapatıldı.Kalıntıları da yok ediliyor şimdilerde ve biz derin bir uyku uyuyoruz.

Bugünün tüm eğitim kurumlarına, yüksek ego enstitüleri diyorum ben. Olup biteni sorgulayamasak da, sonsuz bir ego sahibi olup çıkıyoruz.At yarışının daha kabul edilir kaldığı bu eğitim sisteminde, diploma alana, yanında süper ego belgelerimiz bedava.Nedenini bilmeden sadece yarışan, bir adım daha öne geçmeye çalışan insan sürüleri olduk çıktık. Öyleki; paylaşımı, gönüllülüğü temel almış kurumlara baktığımda bile, birbirine söz geçirme çabasında olan büyüklü küçüklü yüzlerce ego suratıma sırıtarak bakıyor.Sevgiler,dostluklar,bağlılıklar;  egolara dokunan ufacık bir darbe ile yıkılacak kadar zayıflar artık.Kendi benliğimizi kaybedip, dışarıya her yönden bağımlı bireyler olma yolunda hızla ilerliyoruz.

İki dedeminde köy enstitüsü anılarıyla büyüdüm ben.Bir anısıyla,yapmam gerekeni şöyle özetlemişti büyükbabam: ‘Bahçeye bir hayvan bağladık, sürekli aynı yöne döndüğü için ip boğazını sıkıyor,boğulacak gibi oluyordu.Bir kaç kez kurtardık,göstermeye çalıştığımız halde halatın boynunu sıkmasına izin verdi ve bir sabah ölü bulduk bahçede.İşte tek dert o hayvandan farklı olabilmek kızım, birşeyin seni boğduğunu gördüğün anda, sorgula ve çözüm bul.‘

Aydınlığa ve bana kattıkları her değer için, sonsuz minnet borcum var onlara.Boğulduğunu bildiği halde, tavan yapmış egolarına hakim olamayan, aynı yöne dönüp duran yöneticilerin ise bana sağlam bir özür borcu var!

Gökçe Saygın
25.10.2009

Okunma Sayısı 2428