TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü

GENEL MERKEZ
01.02.2010 (Son Güncelleme: 04.02.2010 18:25:49)

“Sulak alanlarımızın korunması ve korunarak-kullanımı üzerine etkin planlamalar ve yönetimler geliştirilmeli” çağrısı belki bugün çok daha fazla önem içermektedir.

2 ŞUBAT DÜNYA SULAK ALANLAR GÜNÜ

Suları olmayan çatlak topraklı sulak alanlarımızda, geleceğin nesilleri bizleri nasıl anımsamayacaktır?

Su;

• Tüm dünyada ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada yaşamın temel koşuludur.

Yaşamın onunla başladığı ve olmadığında sona ereceği bir değerdir.

Alınıp satılacak ticari bir mal değildir, tüm canlıların ulaşmaya hakkı olan doğal bir varlıktır.

Ve sulak alanlarımız suya ulaştığımız, suyu var eden rezerv alanlarımızdır.

Sulak alanlar suyun depolama alanları, ve yaşatılması gereken derinlikleridir. İçinde insanlığın gereksinimi olan birçok yaşam ortamını barındıran sulak alanlar için bu yaşam ortamları üzerine günlük ve bağımlılık yaratan politikalar geliştirilmesi son derece sakıncalıdır.

Zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlayan sulak alanlar, aynı zamanda bulundukları bölgenin iklimini de doğrudan etkilediğinden ekosistem değerleri bakımından büyük önem taşımaktadır.

Türkiye‘nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı suları son elli yıldır artan bir hızla talan edilmektedir. Kısa bir süre içinde, Marmara Denizi‘nden daha büyük bir göl alanı kurutulmuş, yüzlerce nehir ve derenin doğal işleyişi bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre aşağıya inmiştir.

Bu nedenlerle, sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmış, coğrafi belleğimiz parçalanmış ve atalarımızdan miras aldığımız çok sayıda doğal ve tarihi alan da sular altında kalmıştır.

Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenleridir. Oysa, insan dahil olmak üzere doğanın her bir zerresi, hayatta kalabilmek için göl, nehir, dere ve yer altı sularının bütünlüğüne, yani sağlıklı bir su döngüsüne gereksinim duymaktadır.

Durum böyle devam ederse, bu coğrafyadaki yaşam, tarihte hiç görülmediği kadar tehlike altına girecektir. Türkiye‘deki bitki ve hayvan türlerinin büyük kısmı yok olacak ve yüz binlerce insan doğdukları toprakları terk etmek durumunda kalacaktır.   

KUŞLAR BİR GÜN KENDİLERİNİ GÖSTERMEZ İSE BİLMELİYİZ Kİ SULAK ALANLARIMIZ YOK OLMUŞTUR!!!

Sulak alanlarımızın ana beslenme kaynağı olan akarsularımızın korunmasına dikkat çekmek istiyoruz.

Ege bölgesinde Büyük Menderes Deltası, Bafa gölü, hala koruma altına alınmayan Azap Gölü, Akdeniz‘de Boğaçay, Manavgat ve daha niceleri, Güney Doğu‘da   Doğu Anadolu Kuyucak Gölü, Karadeniz‘de Fırtına Vadisi, Trakya‘da Ergene, Meriç, Tuna nehirleri ve longoz ormanları, Rize Dereleri, Artvin Papart deresi Konya Ovası, Suruç ovası....

Hepimiz biliriz, uyarır ve dikkat çekeriz ama maalesef; iktidarlar görmezden gelir, günlük siyasetlerinin altında yok olur yaşam alanlarımız ve Türkiye‘de yanlış sulama ve enerji politikaları ve değişen iklim koşulları yüzünden birçok göl ve sulak alanın yok oluşuna seyirci kalınır.

Göl kuruduğunda başta burada yaşayan binlerce balık ölmüş ve zincirleme olarak gölden yararlanan yaban hayatının tamamına yakını yok olur. Beslenme ortamları yok olan leylekler ilk kez o yıl erken göç etmişlerdir. İnsan kaynaklı tehditler sürekli olarak devam eder, özellikle saz yakımı kasıtlı olarak yapılır. Yanan sazlıklar hemen tarım alanına dönüştürülür ve göl suları aşırı bir şekilde kullanılır. Önemli sulak alanlarımız kirlenme, tuzlanma, katı atık sorunları ve avcılık gibi tehditlerle son yıllarda en kötü günlerini yaşarlar. Tüm sulak alanlarımız ve akarsularımız, florası ve faunasının zenginliğiyle, ilginç coğrafi yapısıyla ve binlerce yıl önce yaşamış uygarlıklara ev sahipliği yapmanın ayrıcalığıyla ülkemizin yaşam alanları iken bugün kuş nüfusu büyük ölçüde azalmıştır. Bunun en büyük nedeni de sulak alanlara yapılan müdahaleler ve kuraklık nedeniyle gelen kurumalardır.

Uluslararası sözleşmeler, kanunlar ve yönetmeliklerle korunma altında olmasına rağmen, deltaya olan tehditler hiç bir zaman bitmemiş hatta artarak devam etmiştir.

"Sulak alanlarımızın korunması ve korunarak-kullanımı üzerine etkin planlamalar ve yönetimler geliştirilmeli" çağrısı belki bugün çok daha fazla önem içermektedir.

Merkezi otoritenin su politikaları, vaat ettiği enerji ve tarımsal ve sürdürülebilir kalkınma komedyası, teslimiyetçi politikaları nedeniyle kaybetmekte olduğumuz değerlerin bir tek zerresinin dahi yerini tutamaz. Sürdürülebilir kalkınma, koruma kullanma dengesi diyerek peyzaj planlarına ulusal plan kademesinde yer verilmeyen bir ülkede doğanın sömürülmesi için hiçbir gerekçe gösterilemez. Özelleştirme politikaları ile başlayan süreç, bu gün sularımız üzerinde kara bulut gibi dolaşmaktadır.

SU, BULUNDUĞU HAVZAYA AİT DOĞAL BİR VARLIKTIR, KAYNAK DEĞİLDİR!

Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur. Yeraltı sularından doğal dolum hızından daha fazlası çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz. Suyun havzalar arasındaki veya bulunduğu havza içerisindeki doğal döngüsünü parçalayan faaliyetler oluşturdukları ekolojik, ekonomik ve sosyolojik zararlar nedeniyle kabul edilemez.

Suya erişim hakkı, toplumun tüm kesimleri için sürekli ve eşit olmalıdır.

Bu gün;  tek görevimiz vardır: Doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamak.

Bu gerçekleşene kadar, tüm hidroelektrik santral (HES), baraj ve drenaj projelerinin, havzalar arası su transferi ve sulama projelerinin karşısındayız. Doğal bir varlık olan suyun kullanımı ve korunması ile ilgili kararlar ise suyu bütün canlı ve cansızların yararına kullanmaya devam etme iradesini gösterebilecek üreten halk tarafından alınabilir. Halk, ticari baraj ve HES‘ler ile akarsuların tutuklanışına ve suların kendi havzalarının dışına taşınmasına karşı mücadelesini, sular özgürleşene kadar sürdürecektir.

60. Türkiye Büyük Millet Meclisi, havadan, topraktan ve sudan aldığımız yaşam enerjisinin, insan eliyle üretilen enerjilerden çok daha önemli olduğunun farkındadır.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti‘nin su kaynaklarının yönetimini ve suyun arzını özelleştirme planlarını ve bunun yanında yerel halkı dışlayan, onlara zarar veren, su havzalarını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakarak bütün canlı yaşamı tehdit eden büyük ölçekli, yıkıcı HES ve baraj yapılaşma projelerine karşı çıkıyoruz.

Bizler;
Suyun yaşamın temel varlığı olduğunu bilen bilimden ve adaletten yana olan insanlar; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada kurulmuş bütün uygarlıklara ve bugünün insanına yaşam veren doğanın önünde saygıyla duruyor ve sularımızı ne AB, ne de Türkiye bürokratlarının yani bu gün ‘su tüccarları‘  olarak varlık gösterenlerin yönetemeyeceğini söylüyoruz.

Saygılarımızla

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası


MUĞLA VE BODRUM‘ da AÇIKLAMA

Sayın Basın Mensupları,

2 Şubat Dünya sulak alanlar günü  kutlaması için bir araya geldik. Doğanın temel varlığı  suya ve rezervleri oluşturan sulak alanlara dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Sulak alanlar;  Su kuşları, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamını  sürdürebilmesine olanak sağlar. Bulunduğu coğrafyanın iklimini doğrudan etkiler. Kimyasalları, tortuyu, yağmur sularını  alıkoyarak suyu temizler, taşkınlardan korur.  Ormanlar düzeyinde oksijen üretebilen, balıkçılık, tarım, hayvancılık, saz üretimi ve ekoturizm konularında ekonomik katkısı yüksek çok değerli ekosistemlerdir. Su rezervlerini besler, yenilenebilirliğini sağlar.

Toplam 457 kuş  türünün bulunduğu ülkemizdeki sulak alanlar özellikle göçmen türler için yaşamsal öneme sahiptir ve bu nedenle  uluslararası düzeyde de önem kazanmaktadır. Bölgedeki kuş göç yollarından en önemli ikisi Türkiye üzerinden geçmektedir.Kuşların göçleri sırasındaki bu uzun yolculuklarını güven içerisinde yapabilmeleri için, Türkiye‘deki sulak alanların varlığı herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem taşımaktadır.

Su, tüm dünyada ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada, yaşamın temel koşuludur. Yaşam, suyla başlamıştır. Su olmadığında da sona erecektir. Alınıp satılacak ticari bir mal değildir, tüm canlıların suya erişim hakki sürekli ve eşit olmalıdır.

Yaşamın temel kaynağını su tüccarlarının yönetimine terk edemeyiz. Geleceğimizi tehdit eden en büyük tehlike; Bitki ve hayvan türlerinin büyük kısmının yok olacağı ve yüz binlerce insanın doğdukları toprakları terk edeceği gerçeğidir. Türkiye‘nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı suları son elli yıldır hızla talan edilmektedir. Kısa sürede Marmara Denizi‘nden daha büyük bir göl alanı yok olmuş, nehirler ve derelerin doğal işleyişi bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre derine inmiştir. Bu nedenlerle, sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmıştır. Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenidir. Bu yüzden çok sayıda doğal, tarihi, kültürel zenginliğimiz baraj suları altında kalmıştır.

Yöremizde 2 adet değerli sulak alan bulunmaktadır.

  1. Gölköy Sulak Alanı: Dünyada sadece bu alanda ,bataklık ekosistemi içerisinde yetişen Hurma Ormanı( Phoenix teofrasti) bulunmaktadır.Ve bu değerli alan tüm yasal ve teknik çalışmalara rağmen dolgular,açılan drenaj kanalları ve yakma yolu ile yok edilmeye çalışılmaktadır.

  2. Tuzla Gölü‘nün durumu ve konumu ortadadır.Etrafı deniz manzaralı diye satılan 2.konutlar ve yapımı bitirilmiş ve yapılması hedeflenen golf sahaları ile çevrilidir.

Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur.                                                                                                                             

Yer altı  sularından doğal dolum hızından daha fazlası  çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz.                                                                                       

Sulak alanlar çevresinde Golf sahası, otel, konut, sanayi vb yatırım ve yapılaşmalarına izin verilemez.                                                                                                                       

Tarihsel temel görev: Doğa hakkını  anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamaktır.

Bu gerçekleşene kadar, ticari barajların, "HES" gibi hidroelektrik santrallerinin, drenaj projelerinin, havzalar arası  su transferi ve sulama projelerinin karşısındayız. Doğal bir varlık olan su özgürleşmeli, canlı  ve cansız tüm varlıkların yararına kullanılmalıdır.

ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARI SULARIMIZ ÜZERİNDE KARA BULUT GİBİ DOLAŞMAKTADIR.

BİR GÜN KUŞLARI GÖREMEZSEK BİLMELİYİZ Kİ SULAK ALANLARIMIZ YOK OLDU. 

TMMOB Bodrum İlçe Koordinasyon Kurulu
,Deniz Ticaret Odası Bodrum Temsilciliği
Muğla Barosu
Mavi Yol Girişimi Bodrum
Denizciler Derneği


BARTIN İL TEMSİLCİLİĞİMİZ TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMA 

Suları olmayan çatlak topraklı sulak alanlarımızda, geleceğin nesilleri bizleri nasıl anımsamayacaktır?

Su;

Tüm dünyada ve üzerinde bulunduğumuz coğrafyada yaşamın temel koşuludur.

Yaşamın onunla başladığı ve olmadığında sona ereceği bir değerdir.

Alınıp satılacak ticari bir mal değildir, tüm canlıların ulaşmaya hakkı olan doğal bir varlıktır.

Ve sulak alanlarımız suya ulaştığımız, suyu var eden rezerv alanlarımızdır.

Sulak alanlar suyun depolama alanları, ve yaşatılması gereken derinlikleridir. İçinde insanlığın gereksinimi olan birçok yaşam ortamını barındıran sulak alanlar için bu yaşam ortamları üzerine günlük ve bağımlılık yaratan politikalar geliştirilmesi son derece sakıncalıdır.

Zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlayan sulak alanlar, aynı zamanda bulundukları bölgenin iklimini de doğrudan etkilediğinden ekosistem değerleri bakımından büyük önem taşımaktadır.

Türkiye‘nin dereleri, nehirleri, gölleri ve yer altı suları son elli yıldır artan bir hızla talan edilmektedir. Kısa bir süre içinde, Marmara Denizi‘nden daha büyük bir göl alanı kurutulmuş, yüzlerce nehir ve derenin doğal işleyişi bozulmuş, yer altı sularımız onlarca metre aşağıya inmiştir.

Bu nedenlerle, sayısız canlı türünün nesli tükenmiş, tarım alanları çoraklaşmış, coğrafi belleğimiz parçalanmış ve atalarımızdan miras aldığımız çok sayıda doğal ve tarihi alan da sular altında kalmıştır.

Barajlar, hidroelektrik santraller, doğal göllerin kurutulması ve yanlış sulama uygulamaları bu yok oluşun ana nedenleridir. Oysa, insan dahil olmak üzere doğanın her bir zerresi, hayatta kalabilmek için göl, nehir, dere ve yer altı sularının bütünlüğüne, yani sağlıklı bir su döngüsüne gereksinim duymaktadır.

Durum böyle devam ederse, bu coğrafyadaki yaşam, tarihte hiç görülmediği kadar tehlike altına girecektir. Türkiye‘deki bitki ve hayvan türlerinin büyük kısmı yok olacak ve yüz binlerce insan doğdukları toprakları terk etmek durumunda kalacaktır.

KUŞLAR BİR GÜN KENDİLERİNİ GÖSTERMEZ İSE BİLMELİYİZ Kİ SULAK ALANLARIMIZ YOK OLMUŞTUR!

Kentin yerleşmesine neden Doğal SİT alanı kapsamındaki Bartın Irmağı‘nın çevresindeki sanayi alanından ve işletmelerden aldığı atıkları kentin içine ve denize taşımaya devam ediyor.    2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü`nde bölgemiz için çok önemli olan doğayı yaşam alanlarımıza taşıyan ırmakların korunmasına dikkat çekiyoruz. Peyzaj mimarları Bartın İl Temsilciliği olarak suyu bulandıracak tüm uygulamalarla mücadelemiz devam edecektir.

 "Sulak alanlarımızın korunması ve korunarak-kullanımı üzerine etkin planlamalar ve yönetimler geliştirilmeli" çağrısı belki bugün çok daha fazla önem içermektedir.

Merkezi otoritenin su politikaları, vaat ettiği enerji ve tarımsal ve sürdürülebilir kalkınma komedyası, teslimiyetçi politikaları nedeniyle kaybetmekte olduğumuz değerlerin bir tek zerresinin dahi yerini tutamaz. Sürdürülebilir kalkınma, koruma kullanma dengesi diyerek peyzaj planlarına ulusal plan kademesinde yer verilmeyen bir ülkede doğanın sömürülmesi için hiçbir gerekçe gösterilemez. Özelleştirme politikaları ile başlayan süreç, bu gün sularımız üzerinde kara bulut gibi dolaşmaktadır.

SU, BULUNDUĞU HAVZAYA AİT DOĞAL BİR VARLIKTIR, KAYNAK DEĞİLDİR!!!

Su, günübirlik değişen yasal düzenlemelerin öznesi olamaz. Kesin düzenlemelere sahip ekolojik temelli bir su yasası, su ihtiyacının doğru ve adil temini için en temel zorunluluktur. Yeraltı sularından doğal dolum hızından daha fazlası çekilemez. Kurak iklime sahip bölgelerde salma sulama yapılamaz. Suyun havzalar arasındaki veya bulunduğu havza içerisindeki doğal döngüsünü parçalayan faaliyetler oluşturdukları ekolojik, ekonomik ve sosyolojik zararlar nedeniyle kabul edilemez.

Suya erişim hakkı, toplumun tüm kesimleri için sürekli ve eşit olmalıdır.

Bu gün;  tek görevimiz vardır: Doğa hakkını anayasal güvence altına alarak suyun kamu tarafından sahiplenilmesini sağlamak.

Bu gerçekleşene kadar, tüm hidroelektrik santral (HES), baraj ve drenaj projelerinin, havzalar arası su transferi ve sulama projelerinin karşısındayız. Doğal bir varlık olan suyun kullanımı ve korunması ile ilgili kararlar ise suyu bütün canlı ve cansızların yararına kullanmaya devam etme iradesini gösterebilecek üreten halk tarafından alınabilir. Halk, ticari baraj ve HES‘ler ile akarsuların tutuklanışına ve suların kendi havzalarının dışına taşınmasına karşı mücadelesini, sular özgürleşene kadar sürdürecektir.

60. Türkiye Büyük Millet Meclisi, havadan, topraktan ve sudan aldığımız yaşam enerjisinin, insan eliyle üretilen enerjilerden çok daha önemli olduğunun farkındadır.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti‘nin su kaynaklarının yönetimini ve suyun arzını özelleştirme planlarını ve bunun yanında yerel halkı dışlayan, onlara zarar veren, su havzalarını yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakarak bütün canlı yaşamı tehdit eden büyük ölçekli, yıkıcı HES ve baraj yapılaşma projelerine karşı çıkıyoruz.

Bizler; Suyun yaşamın temel varlığı olduğunu bilen bilimden ve adaletten yana olan insanlar; üzerinde bulunduğumuz coğrafyada kurulmuş bütün uygarlıklara ve bugünün insanına yaşam veren doğanın önünde saygıyla duruyor ve sularımızı ne AB, ne de Türkiye bürokratlarının yani bu gün ‘su tüccarları‘ olarak varlık gösterenlerin yönetemeyeceğini söylüyoruz.

Saygılarımızla

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
Bartın İl Temsilciliği


 

 

YORUMLAR

Yorumlar moderator kontrolünden geçmektedir. e-Posta adreslerinin gerçekliği kontrol edilir

Toplam 0 adet.

YORUMLAR BÖLÜMÜNÜN KURALLARI:
Yazılan tüm yorumlar moderator kontrolünden geçmektedir. Moderator yorum yazanlara veya üçüncü kişilere hakaret ya da bu kişilerle ilgili küçültücü sözler içeren yorumları yayına uygun görmez ve siler. Sayfanın niteliğine göre tüm yorumlar moderator kontrolunden geçerek yayınlanıyor olabilir. Bu durumda yorumlarınız anlık olarak yayına girmez. Yine de yayına girmiş olsa dahi moderator daha sonra aynı yorumu yayından kaldırabilir. Moderator kontrollu yayın niteliği taşımayan forumlarda yazılan yorumlar anlık yayına girer fakat moderator yayınının devamında sakınca gördüğü yorumları yayından kaldırabilir. Yazılan yorumların güvenilirliğini artırmak amacıyla yorum yazana ait e-posta adreslerinin gerçekliği kontrol edilebilir. Bunun için e-posta adresine kontrol bağlantısı içeren e-posta gönderilir ve bu bağlantıya tıklanılması beklenir. Forumlarda yazılan yorumların kamu düzenini bozucu, genel ahlaka aykırı, başkalarını rahatsız edici ve yasalara aykırı olmaması çok önemlidir. Yorumların sorumluluğu tamamen yazarına aittir.


Okunma Sayısı 1117
Fotoğraf Galerisi