TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Susuzluğu Ve Seli Aynı Anda Yaşadık 09.02.2021 / Ege Telgraf

GENEL MERKEZ
17.02.2021 (Son Güncelleme: 17.02.2021 13:14:38)

 Bir yanda susuzluk tehlikesi, diğer yanda afet olayları gün geçtikçe artıyor. Tarımdan sanayiye kadar geleceğimizi ve gündelik hayatımızı tehdit eden iklimsel değişiklikler gün geçtikçe de artıyor.

 

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, konuya dair önemli açıklamalarda bulunarak, alınması gereken acil önlemlere dikkat çekti. Son bir ayda yaşanan düzensiz iklim olayları ve afetlerdeki artışı sebepleri ve sonuçları ile birlikte Ege Telgraf`a değerlendiren TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Genel Sekreteri Özay Yerlikaya şunları ifade etti: "İnsanoğlunun ana enerji kaynağını oluşturan fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak, atmosfer içeriğindeki sera etkisi yaratan gaz miktarlarının artması ve doğal yutak olarak kabul edilen orman, sulak alan gibi alanların gerilemesi, günümüzde tüm insanlığın etkilerini hissetmeye başladığı iklim değişimi olgusunu ortaya çıkmıştır. Gezegenimiz, önlem alınmadığı takdirde kısa süre içerisinde, geri dönüşü olmayan bir yok oluşa doğru yol almaktadır. Yerküre sıcaklığı sanayi devriminden bu yana yani yaklaşık yüz yıldır 1 derece kadar artmış bunun yarım derecelik artışı ise son 30 yılda gerçekleşmiştir. Ve eğer önlem alınmazsa 2030 yılına kadar 1,5 dereceyi aşması beklenmektedir. Küresel sıcaklık artışı için +2 derece canlı yaşamının sürdürülebilirliği için hayati öneme sahiptir. Bu çerçevede, yaşanan ve yaşanması öngörülen sıcaklık, yağış rejimi ve deniz suyu seviyesi değişimlerinin neden olacağı etkilerin dünyamızın karşı karşıya kaldığı en büyük çevresel, sosyal ve ekonomik tehditlerden birisi olduğu tüm dünya ulusları tarafından kabul görmüş durumdadır. Bu durum tüm toplumları ivedi olarak eyleme geçmeye zorlamaktadır."

 

İklim değişikliğinin şimdiden gözlenmekte olan etkilerinin yakın gelecekte çok daha belirgin bir hale gelmesinin beklendiğini vurgulayan Yerlikaya," Özellikle iklimsel özellikleri nedeniyle iklim değişimine karşı çok hassas bir yapıda olan ve ülkemizin de büyük oranda içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzası`nda beklenmeyen hava olayları, sel ve taşkınlar, sıcak hava dalgaları, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış, habitat ve biyolojik çeşitlilik kaybı, turizm, tarımsal ürün desenlerinin değişimi, hastalık yapıcı etmen ve salgın sayılarında artış ve en önemlisi çölleşmeye doğru yaklaşan kuraklık olaylarının çok şiddetli bir biçimde yaşanacağı öngörülmektedir. Bu öngörülen değişimler ise insan yaşamının yeniden kurgulanmasını gerekli kılmaktadır. Bu noktada kentler, dünyadaki enerji tüketiminin ve sera gazı salımlarının yaklaşık yüzde 70`inden sorumlu olmaları nedeniyle iklim değişikliğinin en önemli kaynağı olarak gösterilmektedir. Aynı şekilde doğal yatakların bozulmalarının en önemli nedeni de kentlerin tüketim ihtiyaçlarının karşılanma çabasıdır. Bununla birlikte, iklim değişikliği ve buna bağlı olarak ortaya çıkan olumsuz etkilere karşı en kırılgan ortamlar olarak görülmektedir. Bu nedenle, kentler hem iklim değişimini azaltma hem de iklim değişimine uyum sağlama mücadelesinin odağında yer almaktadır" dedi.

 

‘İKLİM KONFERANSI`

Yerlikaya, iklimsel krizle mücadele noktasında esas çözümün yine doğayı korumakta yattığını hatırlatarak, "Türkiye`de her 4 kişiden 3`ünün kentlerde yaşadığını göz önünde bulundurduğumuzda iklim krizi, kendini en çok kentlerdeki yaşam kalitesinin düşmesi, ısı adası etkisi ve hava kirliliği olarak göstermektedir. Bunun yanında düzensiz iklimler ve kuralık nedeniyle gıda güvenliği ve gıdaya erişim gittikçe güçleşmektedir. Toplum ve ekonomiye de ağır etkileri olan iklim krizinin etkilerini azaltmak için 190 ülke, 1997 yılında Kyoto İklim Konferansı, ardından 2016 yılında Paris Dünya İklim Zirvesi ile devam eden süreçte ortak çözüm üretmek için uğraşmaktadır. Dünyadaki iyi örnek uygulamalarına bakıldığında, ekolojik tabanlı ve doğayı referans alan çözümlemelerin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu kapsamda, yüksek maliyetli ve çoğu zaman tek bir amaca odaklanan gri çözümlemelerin yerini doğanın desteklenmesine odaklanan ve çevresel, toplumsal ve ekonomik çok sayıda işlevi bir arada sunabilen yeşil uygulamalar almıştır. Mavi-yeşil altyapı olarak da tanımlanabilecek bu uygulamaların hayata geçirilmesinde büyük görevler üstlenen biz peyzaj mimarları, ekoloji tabanlı bu uygulamalara tüm yönetim ve planlama süreçlerinde ivedilikle yer verilmesi gerekliliğini vurguluyor, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve iklim değişikliğine uyum süreçlerinde elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyeceğimizi, bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdüreceğimizi bildiriyoruz" diyerek sözlerin tamamladı.

 

Haber için tıklayınız 

Okunma Sayısı 17
Fotoğraf Galerisi