TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Ne Okumalı? "mühendislik Mimarlık Oyküleri I-Iı"

GENEL MERKEZ
29.05.2007 (Son Güncelleme: 29.05.2007 15:11:41)

Mühendislerin ve mimarların, toplumun ihtiyaçlarını bilimsel bilgiyi kullanarak karşılama misyonları, kalkınma, sanayileşme, hakça paylaşma hedefleri, bu amaçlara ulaşmak için çabaları sürüyor. Emperyalist sistemin ülkemiz için öngördüğü, hatta ülkemize dayattığı role karşın yer yer başarılar elde ediliyor.

MÜHENSİLİK MİMARLIK ÖYKÜLERİ I 

ÖNSÖZ

"Mühendislik Mimarlık Öyküleri-I" adlı kitabımızdaki öyküleri okurken, mühendislerimizin ve mimarlarımızın geçmişteki serüvenine tanıklık etmekle kalmayacak, aynı zamanda kalkınma tarihimizden kesitler de göreceksiniz.

Mühendislerin ve mimarların sınırlı olanaklarla yarattıkları, yaratmaya çalıştıkları bir dünya var bu kitapta  Cide yolunu yapanlar mesleğimizin bir çözüm sanatı olduğunu, ulaşılmayacak yol olmadığını gösteriyorlar. Demir-çeliğin öyküsü mühendislik tarihine kendisi kadar sağlam bir yapı taşı bırakıyor. "İlk feneri yakan" maden mühendisleri emekçilerin geleceğe giden yoluna ışık tutuyor. Her gün zevkle yudumladığımız çayın bardağımıza gelenekadar ne badireler atlattığı anlatılıyor. Devrim Otomobilinin öyküsünün kendisi başlı başına önemli bir mühendislik girişiminin ne türengellemelerle karşılaştığının, inançlı mühendislerin umutlarının nasıltüketildiğinin ifadesi. Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluşu ve geçmişiterkedilmiş bir alanda umudun yeşertilebileceğinin kanıtı.

Bilimle toplumun buluşturulmasına tanıklık ediyor bu öyküler. Bu derlemenin, öyküleri yaratanlara vefa borcunun ödenmesininötesinde bir amacı daha var: O da "mühendislik-mimarlık şimdi nasılbir yerde" sorusunun yanıtlarını aramak. Kısıtlı olanaklar, maddi sıkın-tılar, çağın gerisinde kalmış teknoloji şartları içerisinde kalkınmak için,halka hizmet için mücadele eden mühendisler ve mimarlar bugün neyapabiliyorlar? Mesleklerini toplum yararına ne ölçüde kullanabiliyorlar? Başarı öykülerinin temelini oluşturan irade bugün ne kadar geçer-li? Başarının yerine durağanlığın, yapmanın yerine yıkmanın, coşku-nun yerine umutsuzluğun geçirilmeye çalışılmasının arkasında hangi ekonomik ve siyasi koşullar yer alıyor?

Mühendislerin ve mimarların, toplumun ihtiyaçlarını bilimsel bilgiyikullanarak karşılama misyonları, kalkınma, sanayileşme, hakça paylaş-ma hedefleri, bu amaçlara ulaşmak için çabaları sürüyor. Emperyalist sistemin ülkemiz için öngördüğü, hatta ülkemize dayattığı role karşınyer yer başarılar elde ediliyor.

"Mühendislik Mimarlık Öyküleri-I" adlı kitabımızdaki öyküleriokurken, mühendislerimizin ve mimarlarımızın geçmişteki serüveninetanıklık etmekle kalmayacak, aynı zamanda kalkınma tarihimizdenkesitler de göreceksiniz.

Mühendislerin ve mimarların sınırlı olanaklarla yarattıkları, yaratmaya çalıştıkları bir dünya var bu kitapta Cide yolunu yapanlar mesleğimizin bir çözüm sanatı olduğunu,ulaşılmayacak yol olmadığını gösteriyorlar. Demir-çeliğin öyküsümühendislik tarihine kendisi kadar sağlam bir yapı taşı bırakıyor. "İlk feneri yakan" maden mühendisleri emekçilerin geleceğe giden yolunaışık tutuyor. Her gün zevkle yudumladığımız çayın bardağımıza gelenekadar ne badireler atlattığı anlatılıyor. Devrim Otomobilinin öyküsününkendisi başlı başına önemli bir mühendislik girişiminin ne türengellemelerle karşılaştığının, inançlı mühendislerin umutlarının nasıltüketildiğinin ifadesi. Atatürk Orman Çiftliğinin kuruluşu ve geçmişiterkedilmiş bir alanda umudun yeşertilebileceğinin kanıtı.

Bilimle toplumun buluşturulmasına tanıklık ediyor bu öyküler.Bu derlemenin, öyküleri yaratanlara vefa borcunun ödenmesininötesinde bir amacı daha var: O da "mühendislik-mimarlık şimdi nasılbir yerde" sorusunun yanıtlarını aramak. Kısıtlı olanaklar, maddi sıkın-tılar, çağın gerisinde kalmış teknoloji şartları içerisinde kalkınmak için,halka hizmet için mücadele eden mühendisler ve mimarlar bugün neyapabiliyorlar? Mesleklerini toplum yararına ne ölçüde kullanabiliyor-lar? Başarı öykülerinin temelini oluşturan irade bugün ne kadar geçer-li? Başarının yerine durağanlığın, yapmanın yerine yıkmanın, coşku-nun yerine umutsuzluğun geçirilmeye çalışılmasının arkasında hangiekonomik ve siyasi koşullar yer alıyor ?

Mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları, araştırmanın, tasarlamanın, yapmanın, işletmenin coşkusunu yaşamaya özlem duyuyorlar.Yaptıklarından daha fazlasını yapmaya hazırlar. Yeter ki sayıları 500bine yaklaşan, her yıl mezun olanların sayısı 25 bini bulan meslek-taşlarımızın, bilimi ve teknolojiyi halkımızın hizmetine sunabilmeleri için görülen ortamlar yaratabilelim. Yeter ki, artık ulusal bilim, teknoloji ve yenilenme politikaları temelinde sanayileşme, kalkınma, hakça paylaşım için siyasi bir irade oluşturabilelim. Yeter ki, bize uygun bulu-nan ucuz işgücüne ve doğal ve kültürel varlıklarımızın kuralsız vesınırsız tüketimine dayalı rekabet anlayışı yerine, bilimi ve teknolojiyitoplum yararına kullanma anlayışını egemen kılabilelim. Yeter ki, buanlayışa uygun yatırımlar yapabilelim. Yeter ki bu amaçlarla sürdürdüğümüz mücadelemizi yükseltebilelim, bütün çalışanlarla ortaklaştırabilelim.

MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK ÖYKÜLERİ II

ÖNSÖZ


2004‘de çıkarılan, TMMOB‘nin 50. yılı yayınlarından Mühendislik-Mimarlık Öyküleri-I kitabının sunuşunda, bu seri ile amaçlananlar şöyle aktarılmıştı; ülkemiz sanayi gelişiminde başarılı uygulamaları hatırlatmak ya da bilinmesini sağlamak, ülke kalkınmasının temeli olması gereken üretim süreçlerinde mühendis ve mimarların ne denli önemli olduğunu vurgulamak, bu süreçlerde yer alan meslekdaşlarımıza belki de gecikmiş vefa borcumuzu bir nebze ödemek .

Bu ikinci kitapta yer alan öykülerden bazılarında da sanayinin Mustafa Kemal‘in deyimiyle "musuki sesleri" şimdi duyulmuyor. Zira, Cumhuriyeti yeşerten bu işletmeler artık yoklar. İlk kitapta da belirtildiği gibi "Mühendislik Mimarlık Öyküleri" serisinin önemli bir amacı da, tarihden silindiğini iddia edenlere, üretim ve mühendislik-mimarlık birikimimizin önemli yapı taşlarını oluşturan bu tesislerin ne tarihden ve ne de hafızalarımızdan silinmediğini ve silinemeyeceğini göstermektir. Bu noktanın özellikle üzerinde durulması gereklidir. Çünkü, öykülerden öğrendik ki, Türkiye mühendislik-mimarlık tarihi kimi zaman ülke dışında bile hayranlıklar uyandıracak kadar olağanüstülükler taşımaktadır ve bir çok kez meslekdaşlarımız, dünyada pek az örneği görülecek şekilde özverili ve başarılı çalışmalarla önemli sonuçlar sağlamışlardır.

Ancak, ülkemizin bugünkü ekonomik ve teknolojik azgelişmişlik düzeyine bakıldığında şu soru büyük önem taşımaktadır;
Geçmişteki ulusal politikalarda ülke uzmanlarının birikim ve yetenekleri ne kadar dikkate alınmıştır ve geleceğin ulusal politikalarında ki temel unsurlar neler olmalıdır?
Bilimsel bir gerçek şunu söylemektedir; karar vericilerin yapmaya çalıştığı "geçmişi ve geçmişte yapılanları unut, tümden yeni plan ve alanlarla kısa sürede kalkınacağız" tezleri doğru değildir. Bir ülkenin geleceği ancak geçmişteki yolunu, yani geçmişte kazandığı yetenek, kültür, altyapı ve bunun gibi değerleri gitmek istediği yolla birleştirilerek kurulabilir. Yani, geçmişi yok etmeye çalışarak radikal değişiklikler yerine geçmiş birikimi dikkate alarak evrimsel değişikliklerle gelecek planlanabilmektedir.
Bu bağlamda, geleceğimizi planlamada da "Mühendislik-Mimarlık Öyküleri"  serisinin önemli bir işlev göreceğini umuyoruz. Çünkü, ülkemizin günümüzdeki durumunun değerlendirilmesinde ne çeşit politika değişikliklerinin ve hangi değerlerin yok edilmesinin ya da değersizliklerin etkili olduğunu anlamakta olduğu kadar geleceğe ilişkin politika ve stratejileri oluştururken neler yapılması gerektiğinin de çok önemli ipuçlarını öykülerin satır aralarında bulacağımızdan artık hiç kuşkumuz yok.

Diğer kimi öykülerde mesleki birikimimizi yaratanlar, bize önemli dersler veriyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti bu kitaplardaki pekçok öyküden anlaşılabileceği gibi, her türlü yokluğa yoksunluğa karşı, büyük mücadele ve emeklerle pek çok alanda mühendis ve mimarlığın en önemli unsurlarından olan "üretim kültürü&"nü edinmiş ve mühendislerimiz-mimarlarımız bu kültürü büyük ölçüde ülke ekonomisi ve halkının refahı için seferber etmiştir.
Ancak, ülkemizde yeterli kaynak ve önemin verilmemesinin de etkisiyle araştırma ve teknoloji geliştirme çabaları çok yetersiz kalmıştır. Bu kitapta yer alan bazı Ar-Ge öyküleri, fırsatlar tanındığında ülkelerin gelişmişliğindeki en önemli etkenlerden biri olan bu konuda da neler yapılabileceğinin güzel örneklerini vermektedir.

Evet, bu öykülerde, savaşlarda insanını yitirmiş, iyice yorgun düşmüş, yoksul kalmış ancak bağımsızlığını kazanmış bir ülkenin, kimseye başeğmeden ayakta kalabilmek ve medeniyeti yakalamak için uyguladığı politikalar, bunlara inanmış bir halk ve olağanüstü mücadele örnekleri var. Politikalar, hem sanayi ve hem de tarımda verimli üretim koşullarını oluşturmak yönünde bugünün imkanlarıyla karşılandığında bile hayranlık uyandıracak uygulamalar içermekle kalmıyor, bununla aynı zaman diliminde halkın, spor tesisleri, lojman, modern ev aletleri, hatta yüzme havuzu ve daha nice günün en ileri medeniyet imkanlarıyla kavuşması için de tüm gücünü seferber ediyor.

Gelişmeler görüldükçe ulusal sevinç, mutluluk, kıvanç ve inanç artıyor, yenilerini yapmak gücü böylece tazeleniyor.

Tüm bu mucileri kısa bir sürede gerçekleştirmek için sorgulayan, düşünen, üreten, yöneten, arkalarından gelecek yenilerini yetiştiren ve tüm bunlar için insiyatif kullanabilen çekirdek insan gücünü genç Cumhuriyet, kuruluşunun daha ilk yıllarında elindeki kıt imkanlara rağmen yurtdışında yetiştiriyor. Ve daha gönderirken onlardan beklenen zor görevleri hem de ne veciz şekilde kafalarının içine sokuyor. İşte o kişilerden birinden bir anı;
"Yıl 1923. İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa‘ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük, yıl 1923. Avrupa‘ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK "Berlin Üniversitesine gitsin" diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışıkki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı"Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var" telgrafı açtım, ATATÜRK‘den, aynen şunlar yazıyordu "sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz". Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider, dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bunla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrenci nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor "gel de şimdi gitme, gitte orda çalışma, dönde bu ülke için canını verme"

Çok yoruldular ama üretimi ve meydana getirilmesinde büyük emekleri geçen eserleri gördükçe bu mühendislerimiz, mimarlarımız tekrar güç kazandılar. Ama kimileri de büyük bedeller ödediler.
Kendilerinin hiç hatırlatmadığı ve bizlerin de pek dikkat etmediğimiz bu bedellerden belki de en önemlisini İbrahim Günaydın Şeker Fabrikaları öyküsünde Ziraat Mühendisleri ile özdeşleştirerek şöyle anlatıyor;
".....çoğunlukla çocuklarının büyüdüklerinden bile geç haberdar olabilmişlerdir. Özellikle fabrikaların taşra teşkilatlarında hizmet veren bu yiğit Anadolu insanları, yüz akı fedakar mühendisler, devlete ve millete hizmet etmek için çırpınırken, -işin tabiatı gereği- çocukları yeterli eğitimi alacakları okullardan uzakta kalmışlar ve çoğunlukla gönüllerindeki meslekleri elde edememişlerdir. Bu çocuklarımız da, ebeveynleri kadar anılmaya ve övülmeye layıktırlar."
Memleketin kalkınması peşinde bir ömür geçirenler, birçoğumuzun gördüğü ama üzerinde pek de durmadığı bu en acıtıcı yaralarını da kalplerine gömdüler, pek te paylaşmadılar.

İlk kitaptan tekrar edilmesinde yarar görülen bir diğer nokta da şudur; bu kitaplarda genellikle teknik mühendislik dili yerine, her kesimden insanların anlayabileceği öykü diliyle olayların aktarılması özellikle tercih edilmiştir. Bu nedenle mühendislik-mimarlık uygulamaları öykülerde gömülü olarak yer almaktadır.

Serinin bu ikinci kitabındaki öykülerin toplanmasında Nadir Avşaroğlu ve Orhan Örücü‘nün büyük katkıları oldu. Hazırlık çalışmalarında önceki dönemlerdeki TMMOB Başkanımız Kaya Güvenç‘den de destek aldık.

Kuşkusuz bu kitabın oluşumunda en büyük katkıyı öykülerini bu kitapta paylaşan ve kimi öyküleri bize taşıyan meslekdaşlarımız sağladı. Kendilerine ve kitabın yayına hazırlanmasında büyük emekleri geçen Bülent Akça ve Dijle Konuk‘a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

İlk kitaptaki bu serinin devamının gelmesi ümidini, bu ikinci kitapla gerçekleştirmekten duyduğumuz sevinçle, geleceğe artık daha güvenle taşıyoruz.

Öyküleri beğeneceğiniz umuduyla.......

Okunma Sayısı 2186